FRANSIZ DEVİRİMİNE UZANAN YOLDA JEAN-JACQUES ROUSSEAU’NUN “TOPLUM SÖZLEŞMESİ”

 Toplum Sözleşmesi şöyle başlıyor; “Niyetim insanları oldukları gibi yasaları da olabilecekleri gibi ele alıp, toplum düzeninde güvenilir ve haklı bir yönetim kuralı bulunup bulunmayacağını araştırmaktır.” Bu sözden yola çıkarak kitap, iyi ve ahlaklı bir yönetim ve toplum olmak için yol göstericilerden sayılır. Sorunlarla ve engellerle başa çıkmak için insanlar tek başına yetersizdir ve güçleri sınırlıdır. Ancak kendilerini korumak için yapacakları tek şey, engelleri kaldırmak için diğer insanlarla birleşerek yani toplumu oluşturarak güç birliğini kurmaktır. Bunu yaparken hem kendi bireysel özgürlüğünü elinde tutmalı hem de herkesle birleşip güçlü bir toplum düzenine destek vermelidir. Aynı zamanda kitapta bahsedilen özgürlük ve eşitlik fikirleri Rousseau’nun düşünce hayatının yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Bu düşünceleri o dönem için çok değerli hale gelmiş, Fransız Devrimi için bir yol haritası olmuştur. Fransız İhtilali’nin “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” kavramları Rousseau’dan esinlenilmiştir.


Cenevre’de yoksul bir saatçi ve dans öğreticisinin oğlu olarak dünyaya gelen J. J. Rousseau (1712-1778), cesareti ve düşünceleriyle içinde yaşadığı koşulların çelişkilerini kavrayıp, onları aşmaya çalışan, hem Fransız devriminin öncülerine hem de kendisinden yaklaşık bir asır sonra ortaya çıkacak olan Marksist kökenli işçi hareketlerine esinler verecek kadar özgün ve ayrıcalıklı bir düşünürdür.[1] Bu nedensiz değildir; çünkü onun düşüncelerinin genel dokusu irdelendiğinde, özgürlük, eşitlik, adalet, demokrasi gibi görülür. Onun var olan uygarlığa yönelttiği eleştiriler ve bu eleştirilerine bağlı olarak uygarlığı yeniden yapılandırmak için öne sürdüğü düşünceler Fransız devrimcilerine, var olan uygarlığın olumsuz yapısının mülkiyet eşitsizliğinden kaynaklandığına olan vurgusu ise, işçi hareketinin öncülerine esin vermiştir. Onun düşüncelerinin etkili olmasında, İtiraflar’ında (Les Confessions) betimlediği olumsuz yaşamsal koşulların, bu koşulların ona duyumsattığı duyguların etkili bir dille ifade edilmesi ile yapıtlarında genel halkın çıkarlarına ağırlıklı bir işlev yüklemesinin güçlü bir rolü olmuştur.

1716 yılında yayınladığı “Toplum Sözleşmesi” adlı eserinde devlet ve toplumsal yaşama ilişkin görüşlerini belirtmiştir. İnsanların, devleti kendi aralarında yaptıkları bir sözleşmeyle ve kendi iradeleriyle kurduklarını ileri sürerek, egemenlik anlayışına yenilik getirmiştir. Böylece kralın tanrısal egemenliğini yıkmış, yerine halkın egemenliği görüsünü getirmiştir. Rousseau, tüm insanların eşit ve Özgür doğduğunu öne sürerek, eşitliğin ve özgürlüğün toplumsal yaşamda da sürmesi gerektiğini savunmuştur. Rousseau “insanın doğal olarak sosyal olduğunu ve ilkel toplumlar en iyi uygarlıktır” yaklaşımı savunmuştur. Ona göre modern toplumsal sistemler, özellikle de gelişen burjuva-ticari dünya, iyi olmaktan çok kötü düzenlerdir, dolaysıyla “ekonomik çözüm stratejisizleri” kurtuluşa değil felakete götürür.

Rousseau’nun devlet anlayışı ise açıkça devrimcidir. Ona göre devlet, ne Tanrısal monokratik egemenliğine, ne de halktan özgür olmayan bir sürü yapan otoriter egemenliğe dayanır, aksine yurttaşların özgür olarak birleşmesine dayanır. Rousseau’ya göre sadece böyle olan egemenlik meşrudur. Bu ölçüm aracıyla onun zamanının pek çok egemenlik düzeni, meşru olmayan siyasal sistemler olmaktadır. Sözleşme düşüncesi ve egemenlik öğretisi, Avrupa’daki din savaşları ve iç savaşlar döneminde geliştirilmiştir. Bunlar, bu çağı karakterize eden toplumsal ve siyasal kurumların zayıflıklarına, dizginsiz otoriteye, savaşlar ve toplumsal sefaletlere yanıt niteliğindedirler. Her ikisi de yönetememezlik ve iç savaşlardan çıkış yolu aramadan çıkmıştır. Sözleşme kuramcıları ve egemenlik kuramcıları tarafından öncelik verilen ülke içinde barışı gerçekleştirme, kural olarak içte ve dışta egemen ve yurttaşlar tarafından meşru kabul edilecek bir devleti öngörüyordu. Rousseau, yeniçağın devlet teorisinin bu iki ilkesini de benimsedi. Hatta egemenlik düşüncesini, temel demokratik ve otoriter bir muhteva yükleyerek bir halk egemenliği öğretisi şeklinde radikalleştirdi. Rousseau’ya göre egemenlik bölünemez ve devredilemez. Halk egemenliği tüm hukuk düzeninden önce gelir ve öncelikle onu temellendirir.

Bu anlayışa göre halk egemenliği, hukukun egemenliği veya anayasanın egemenliği demek değildir, aksine tam yurttaşın kırılmamış üstünlüğüdür. Gerçek egemenlik anayasanın üstünde bir üstünlüğü içerir. Sonuç olarak ; Eşitsizliğin doğal ve siyasal temellerini göstermek için bir yapıntı olan doğal halde insan kavramından hareket eden ve her şeyin mükemmel olduğu bu doğal halin insanın olgunlaşması ve evrilmesiyle bozulduğunu ileri süren Rousseau, insanın uygarlaşmasının önemli bir basamağını oluşturan ilk sözleşmeyi de güçlülerin bir komplosu olarak görmekte ve onu hileli bir sözleşme olarak nitelemektedir. Onca, insanlar arasındaki eşitsizliği kökleştiren ve her şeyi halk aleyhine döndüren ilk sözleşmenin olumsuz sonuçları, yine bir toplumsal sözleşmeyle aşılabilir. Bu açıdan o, Toplumsal Sözleşme adlı yapıtında önerdiği adil bir sözleşmeyle eşitsizliğin aşılabileceğine ve genel iradeye dayalı demokratik ve özgürlükçü bir toplumun kurulabileceğine inanmaktadır. Onun var olan uygarlığa karşı yönelttiği eleştiriler ile onun aşılması için sunduğu öneriler, Fransız Devrimi’nin öncülerine esin veren yönünü oluşturmaktadır. Ama onun hayalini kurduğu toplumun henüz gerçekleşmediğini günümüz olaylarında görmekteyiz.

-------

Bir arazinin etrafını tel örgülerle çevirip; ‘Bu topraklar ve üzerindeki meyveler bana ait’ diyen insan, bugünkü modern toplumların kurucusu olmuştur. Arazinin etrafındaki telleri söküp atarak; ‘O adama inanmayın, bu topraklar ve üzerindeki meyveler herkesindir’ diyen adam, dünyayı nice savaşlardan, katliamlardan, kan ve göz yaşından kurtaracak olan insandır.




[1] Hasan Aydın, Eşitsizliğin Romantik Eleştirisi: J. J. Rousseau, İnsancıl Dergisi, İstanbul 200/06, s. 34- 38

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mor ve Ötesi - "Nakba" nın Hikayesi Nedir ?

Nazım Hikmet – Fevkalade Memnunum Dünyaya Geldiğime