12 KIZGIN ADAM FİLMİNDEKİ BAKIŞ AÇILARI VE EĞİTİM ANLAYIŞINA-SINIF İÇİ İLETİŞİM İKLİMİNE KATKILARI

1957 yapımı bir ABD filmi olan 12 Kızgın Adam’ın yönetmenliğini Sidney Lumet yapıyor. Reginald Rose’un oyunundan uyarlanan film on iki jüri üyesinin “makul şüpheli” hakkında oy birliği sağlayarak karar vermeleri gerektiğini bildiren cümleler ile başlıyor. Bu on iki adamdan on biri aceleci ve bir yerlere yetişmeye çalışan meşgul insanlar diğer bir kişi ise sakinliğini film boyunca koruyan biri. Yeterli kanıtlar olmamasına rağmen genel düşünceler ve tahminlere göre oy birliğini de sağlayıp bir an önce işlerine dönmek isteyen on bir jüri üyesi, babasını öldürmek suçundan yargılanan genç çocuk hakkında suçlu olduğunu kabul eden “evet” oyu kullanıyorlar. Diğer bir kişinin ise verecekleri kararın suçlanan gencin bütün hayatını etkileyeceğini ve bazı “makul şüphelerinin” olduğunu söyleyerek hayır oyunu kullanıyor ve film bir kişinin on bir kişiyi ikna etme çabalarıyla devam ediyor. Filmdeki karakterler yavaş yavaş düşünmeye olaya farklı bakış açılarından bakmaya başlarken biz de on bir jüri üyesinin aslında psikolojik olarak zor dönemlerden geçtiğini ve filme adını veren “kızgın” olmalarının sebebinin genel olarak yaşadıkları ailevi ve toplumsal olaylar yüzünden gerçekleştiğini ayrıca yaşanmış bazı şeylerin göründüğü gibi değil de saklı bir gerçekliğin var olduğunu da öğreniyoruz.

“Çok bilinen net olaylarda önyargılar her zaman gerçeği gizler” şeklinde bir replik filmde geçiyor. Biz bu sözü “Duyduğuna inanma gördüğünün yarısına inan” ya da Platon’un “Kimseyi başkalarının anlattığı hikâyeye göre yargılama” gibi sözlerle destekleyebiliriz. Bu sözlerden hareketle ilk bakışta elde bulunan kanıtlara göre gencin suçu işlediği kesin olarak gözüküyor. On bir adam bu standart ve tek bir yüzden gerçekleşen bakış açısına göre karar veriyor hatta bazı kararsızlar da çoğunluğa uyup oy birliğine varmak için karar veriyorlar. Diğer bir kişinin jürilere yönelttiği sorularla onları farklı bir taraftan düşünmeye yöneltmesiyle seyirci de gencin suçsuz olabileceğine dair fikirler beliriyor ve neredeyse on üçüncü bir jüri gibi olaylara dahil oluyor. Filmin sonunda bir kişi diğerlerini de ikna edip yargılanan kişinin suçsuz olduğuna dair 12 kişinin oy birliğiyle sonuçlanıyor. Fakat suçsuz olduğuna dair de net kanıtların filmde olmadığını sadece bir kişinin ikna yeteneğinin on bir kişiyi değiştirdiğini söyleyebiliriz. Film bittiğinde yargılanan gencin babasını öldürüp öldürmediğine hala emin olamıyoruz fakat seyirciyi de içine dahil edip on üçüncü jüri yaptığı için biz de diğer jüri üyeleriyle aynı fikre kapılıp oy birliğiyle suçsuz olduğuna kanaat getiriyoruz ve filmdeki temel düşüncenin önyargıları yıkmak üzerine kurulduğunu görüyoruz.

Önyargılar ve kalıplaşmış bazı düşünceler özellikle sosyal bilimlerin metodolojisinde karşımıza oldukça fazla çıkmaktadır. Çünkü fen bilimlerinde kanıtlar sabit ve değişmez olduğundan farklı yorumlar getirmek imkansızdır örneğin matematikte 2+2 her zaman 4’e eşittir fakat bu durum insanı temele alan sosyal bilimlerde geçerli olamaz ve tek bir doğru ortaya çıkarmaz. Bu durum “Sosyal bilimler bir pozitif bilim olarak, görgül ve nesnel olguları konu alan ve bu olgular arasındaki nedensel ilişkileri genellikler biçiminde dile getirerek çıkarımlarda bulunma olanağı sağlayan bir bilgi dalıdır. Sosyal bilimler amacını gerçekleştirmek üzere doğa bilimleriyle aynı yolu izlemesine rağmen, doğa bilimlerinin çıkarımlarında dayandığı genellikler, değişmez ilişkileri dile getirdiği için kesin olmasına rağmen, insan bilimlerinde, tam aksine bu bilimlerin yapısı gereği, doğa bilimlerinde olduğu gibi kesin genelliklere ulaşma olanağı yoktur. Sosyal bilimlerin genellikleri her an değişebilir ilişkiler olduğundan, değişme olasılığına açık genelliklerden kalkarak yapılacak çıkarımların kesinliğinden söz etmek olanaksızdır[1]” şeklinde de açıklanabilir.

Sosyal bilimlerde bir kesinlik söz konusu olmadığından olaylar hakkında yapılan çıkarımların gerçeklikten saptığı birçok kez görülmüştür. Tıpkı filmde jüri üyesinin oylaması gereken cinayet şüphelisinin ilk başta suçlu bulunduğunda da filmin sonunda suçsuz olduğuna dair oybirliğine vardıklarında da hala iki durum için de kesin kanıtlar bulunmamaktadır. Bu durum sosyal bilimlerde yasaların dayandığı gözlemlerin genellikle eksik kaldığını ve yargılamayı yapan kişilerin bakış açısına göre şekillendiğini gözler önüne seriyor. Kişilerin bakış açıları yaşadıkları psikolojik olaylar, toplumsal çevre ve eğitim durumu gibi birçok olaya göre değişkenlik gösterir. Sosyal bilimlerin çalıştığı alan genellikle insan üzerinedir. İnceleyen ve incelenen kişinin insan olduğunu da düşünürsek fen bilimlerindeki deneylerden farklı olarak karşımızda kendi cinsimizde bilinci olan sosyal bir varlık buluruz. İnsanlar içinde bulundukları toplumsal çevreden de büyük ölçüde etkilenirler. Bu toplumsal çevreyi şekillendiren en temel yere okullar örnek olarak verilebilir. Geleceğe yön verecek olan öğrenciler evlerinden sonra en çok zamanı okullarda arkadaşlarıyla ve öğretmenleriyle geçirir ve oradakilerle bir etkileşim içerisine girer. Bu düşünceden hareketle okullarda yıllardır eğitim sistemine yön veren ve sosyal bilimlerin metodolojisinden biri olarak kabul edilen “davranışçı öğrenme anlayışı” karşımıza çıkıyor. Davranışçı öğrenme kuramında bireyin harekete geçmesini sağlayan bir uyarıcının olması gerekir. Eğitim sisteminde bu uyarıcılara öğretmenleri ve ders kitaplarını örnek verebiliriz. Öğretmenler öğrenciye karşı olan davranışlarının ya da verdiği bilgilerin nasıl geri döneceğinin ve ne gibi etkiler bırakacağını önceden bilebilir. Bu durumda öğrencinin edindiği bilgiler/fikirler tamamen öğretici tarafından kendisine sunulardan ibarettir.

Bu düşüncelerden hareketle davranışçı öğretim sürecinde iki önemli nokta üzerinde durulabilir. Birincisi öğretmenin öğrencileri bilgiyi objektif şekilde sunması, ikincisi ise sunduğu bilgilere ya da fikirlere karşısındaki öğrencilerin aynı şekilde tepki vereceği varsayımıdır. Davranışçı öğretimde öğretmenin bilgiyi sunarken hazırladığı görseller konuyu anlatırken yüz ifadesi, beden dili ve ses tonu ayrıca öğrencinin anladığına dair alınan geri dönüşler davranışçı anlayışta önemli bir yer tutar. Thorndike’a göre öğrenme, birdenbire değil, küçük birimler halinde oluşmaktadır. Bu durumda, öğrenme adım adım ve kolaydan zora doğru sağlanmalıdır. Thorndike, öğrencinin uyarıcı durumdaki dikkati çeken, baskın olan ögeleri seçerek onlara tepkide bulunduğunu, diğer önemsiz ayrıntıları elediğini belirtmiştir. Bu durumda öğrenme-öğretme ortamında seçilecek uyarıcıların dikkat çekici ve hedef davranışa yöneltici nitelikte olmasına özen göstermek gerekmektedir. Öğretmen öğrencilerle birebir ilgilenerek öğrenmelerini sağlamaya çalışmalıdır.

Davranışçı anlayışta birinci derecede etkileyen kişinin öğretmenler olduğunu kabul edersek karşımıza vatandaşlık aktarımı anlayışı da çıkmaktadır. Bu anlayış adından anlaşılacağı üzere “sistemin gerektirdiği ve genel olarak kabul gören değerleri aktarmak” üzerine kurulmuştur. Vatandaşlık aktarımında esas amaç, öğrencinin içinden bulunduğu topluma uyum sağlaması, değerlerini tanıması ve sistem içinde mutlu yaşamasını sağlamaktır. Fakat bunu aktaran öğretmen de bir insan olduğuna göre kendi fikirlerini doğrudan öğrenciye aktaracağı da bilinmelidir. Bu düşüncelerden hareketle 12 Kızgın Adam filmine geri dönüş yapacak olursak oy birliğini bozarak “suçsuz” oyu kullanan jüri üyesini öğretmen diğer 11 jüriyi de öğrenci olarak varsayalım. İlk başta 11 kişinin de dikkati farklı noktalardaydı ve herkes bir yerlere yetişmek için olayı incelemeden genel kararlara göre suçlu buldukları genç için oy kullanmışlardı fakat itiraz eden jüri üyesi kendi fikirlerini aktarmaya yani kendince ideal bulduğu vatandaşlık aktarımını yapmaya başlamıştı. Bazı makul şüphelerinden, yetersiz delillerden ve kendi yaşadığı olaylardan örneklerle jürileri farklı bir taraftan bakmaya ikna etmişti. Bu şekilde oylamanın seyri değişmiş ve gerçekte suçlu mu suçsuz mu olduğu bilinmeyen genç için 12 kişi de suçsuz olarak karara varmışlardı. Ömür boyu hapse mahkûm olacak kişinin bile kaderine yön verecek kadar büyük bir role sahip insanların elinde vatandaşlık aktarımı olarak bildiğimiz düşünce aktarımının ve aktarımı yapan kişinin ne denli önemli olduğunu görebiliriz. Tekrar okullara dönecek olursak eğitim sistemimde de vatandaşlık aktarımını gerçekleştiren öğretmenlerin rolünü de bu örnekten anlayabiliriz.

Bu filmden hareketle sosyal psikolojinin hukuk üzerinde olan etkisinin neleri değiştirebileceğini gördük. Aynı şekilde bu psikolojik etki sınıf içi iletişim iklimi için de geçerlidir. İletişim kelimesi günümüzde her alanda sık sık kullanılan bir terimdir. İletişim denilince ilk olarak akla televizyon, radyo, telefon, gazete vb. kitle iletişim araçları gelmektedir. Fakat düşünüldüğünde iletişim çok geniş bir kavramdır. Ses, yazı, sözel olmayan ifade ve hareketler de birer iletişim aracıdır. İletişim, bireyler, kümeler ve toplumlar arasında söz, yazı, görüntü, el, kol hareketleri vb. simgeler aracılığıyla düşünce, dilek ve duyguların karşılıklı iletilmesini sağlayan bir etkileşim sürecidir (Demirel, 2006, s.178). İletişimi kısaca, "bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma süreci" olarak tanımlayabiliriz (Dökmen, 2005: 19).

Eğitim sisteminde ise iyi bir aktarıcı olabilmek için öğretmen-öğrenci arasındaki iletişim ağını iyi yönetmek gerekir. Eğitim-öğretimin işleyişinde kaynağın öğretmen alıcının da öğrencilerin olduğu bir sınıf ortamı vardır ve sınıf içi iletişimin gerçekleşmesi yani bilginin öğretmenden öğrenciye aktarılması aşağıda verilen şekildeki gibi gerçekleşebilir.




Kaynak, mesaj, kanal ve alıcıdan oluşan bu dört unsur tüm iletişim süreçleri için söz konusudur. Bu unsurlardan birinin gereken biçimde dikkate alınmaması iletişimin veriminin düşmesine ve eğitimin tam olarak gerçekleşememesine neden olmaktadır.

12 Kızgın Adam filminde de gördüğümüz üzere karakterler arasında iletişimin kuvveti oldukça yüksekti ve öğretmen olarak örneklendirdiğimiz farklı görüşteki jüri üyesi iletişimin dört unsurunu başarıyla yerine getirmiş, diğer jürilerini de kendi ağına dahil etmişti. Filme eğitim boyutundan baktığımızda, eğitimde iletişimin ve fikir aktarımının öğrenciler açısından örnek teşkil ettiğini görüyoruz. Öğretmenin sınıf içindeki davranışlarının, ses tonunun ve öğrenciye yaklaşımının öğrenmenin gerçekleşebilmesinde olan katkısı bazı çalışmalar sonucunda kanıtlanmıştır. Filmdeki iletişimin ve ikna yeteneğinin etkisini de göz önünde bulundurarak, sınıf içinde sağlanan iletişime fazlaca önem verilmesi gerekmektedir ve bu konuda öğretmene büyük ölçüde görevler düşmektedir. Çünkü öğretimin niteliğini belirleyen yine öğretmenlerin davranışlarıdır. Öğretmen derse sınıfın lideri konumundadır. İyi bir liderin sahip olması gereken en önemli özelliklerden birisi de 'iyi bir iletişimci' olmasıdır. Öğretmenin öğrencilerle kuracağı iletişim dersin işlenişini, öğrencinin derse olan ilgisini, ortamın uygunluğunu düzenleyecektir. Bu nedenle öğretmenin öğrenciyle iyi bir iletişim kurması gerekmektedir. İyi bir iletişim kurabilmek içinse iyi bir dinleyici de olmak şarttır. Bu fikri­ Nureddin Yıldız’ın; “İki kulağı ve bir dili olan insan, kararınca konuşup çok dinlemelidir. Dinlemeyi bilenler, dinlenmeyi hak ederler” sözüyle pekiştirebiliriz. Öğretmen, öğrenci konuşurken ona odaklanmalı göz temasını kurmalı ve kendisinin dinlendiğini hissettirmelidir. Güler yüzlü ve empati yöntemiyle hareket eden bir öğretmenin sınıf içinde gerçekleşen iletişimde daha verimli sonuçlar aldığı bazı araştırmalarla desteklenmiştir. Örneğin bu araştırmalardan birinde öğretmenlere yöneltilen “Öğrencilerinizle iletişiminizde “empati” yöntemini kullanıyor musunuz? Niçin?” sorusuna ilişkin “Evet” cevabı veren öğretmen oranı %90 olarak verilmiştir.

Filmde de sık sık gördüğümüz sahnelerden biri de suçlu olarak yargılanan gencin gözünden olaylara bakabilmekti, bu sayede olayın daha içine girebiliyor ve daha dikkatli detaylı düşünüyorlar. Empati yapmamak ise iletişimin engellerinden birisidir. Çoğu zaman çatışmalara sebep olur. Anlaşabilmek için önce insanların birbirlerini tanıması özelliklerini bilmesi gerekir. Bu nedenle öğrenciyi tanımak için empati çok önemlidir. Empati sayesinde sınıf içinde çıkan sorunlara müdahale etmek daha kolay hale gelir çünkü olaylar öğrencilerin bakış açısından değerlendirilir ve yaptıkları davranışların sebebi bu şekilde anlaşılabilir. Her bir öğrencinin olaylara farklı bir bakış açısına sahip olduğunu bilerek onların gözünden olayları değerlendirmeye almak, öğrencinin sınıfın bir nesnesi değil direkt olarak öznesi ve eğitimin merkezi olduğunu kabul etmek gerekir.



Sonuç olarak eğitim anlayışımızın çağdaşlaşması ve sınıf içi iletişimin en iyi şekilde gerçekleşmesi için geçerli olan öğretmen-öğrenci ilişkilerinin en başında, empati yöntemini kullanmak ve iletişimi kesintisiz sağlamak gelmektedir. Günümüzde hem eğitim hayatında hem sosyal hayatta yaşanan toplumsal olayların çoğunun iletişimsizlikten doğan yanlış anlaşılmalardan kaynaklandığını bilmekteyiz. İyi bir iletişimin yolu ise iyi bir dinleyici olmaktan geçmektedir. Eğitim-öğretimde büyük paya sahip öğretmenler, bu sayede karşılıklı iletişim becerilerini geliştirebilir ve ideal toplumun oluşmasına katkı sağlayabilirler.





KAYNAKÇA

· Kabapınar, Y. (2019). Kuramdan Uygulamaya Sosyal Bilgiler Öğretimi Hayat Bilgisi Öğretiminden Tarih Öğretimine (6.Baskı). Ankara: Pegem Akademi.
· Yıldız, Halil. Sosyal Bilimlerde Yöntem. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi Yayınları.
· Açıkgöz, K. (2014). Aktif Öğrenme (13.Baskı). İstanbul: Biliş Yayıncılık.
· Engin, A. O. & Aydın, S. (2010). Sınıf İçi İletişimde Öğretmenin Rolü. Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, 0 (16) , 1-14. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/ataunikkefd/issue/2777/37228
· Uğurlu, T. & Doğan, S. & Göktepe, A. (2013). Öğretmenlerin Sınıf İçi İletişim Sürecine İlişkin Görüşleri, Adnan Menderes Üniversitesi, AYDIN. 12. Ulusal Sınıf Öğretmenliği Eğitimi Sempozyumu (Kabul Edilmiş Bildiri).
· Aydın, A. (2012). Sınıf Yönetimi. Ankara: Pegem Akademi.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Dr. Halil Yıldız, Sosyal Bilimlerde Yöntem, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi, s12.